21 Mayıs 2016 Cumartesi


 

                  İSKENDER PALA - OD


           Satırlarıma İskender Palanın eseri olan OD’la ilgili düşüncelerime başlamadan önce kısa bir şekilde İskender Palanın hayatından bahsetmek istiyorum.

         08 Haziran 1958 Yılında Uşak'ta doğan İskender PALA  Cumhuriyet İlkokulu ve Kütahya Lisesinde öğrenim görmüştür. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmiş 1983 yılında Divan edebiyatı dalında doktor, 1993 yılında doçent ve 1998 yılında profesör olmuştur.
     
     Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları yazıp, Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalıştığı yıllarda Osmanlı Deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır. Divan edebiyatının halk kitlelerince anlaşılabilmesi için edebiyat ve sanat dergilerine yönelik vulgarize denemeler, hikayeler, fıkralar ve  edebiyat araştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi ve dergilerde bilimsel ve edebi makaleler yayımlamıştır.

  "Divan Şiirini Sevdiren Adam" olarak tanınan İskender Pala, İstanbul Kültür Üniversitesi'nde öğretim üyesidir.








      
  İskender Pala OD’da çok güzel bir konu işlemiş okuyuculara Yunus’un bilinmeyen,anlatılmayan taraflarını göstermiştir.Kitabın ismi olan Od, ateş demektir, aşk ateşi.. Yunus Emre'nin aşk ateşiyle nasıl yandığı, maddi aşkta manevi aşkı nasıl bulduğu kusursuz bir şekilde anlatılmıştır







          Kısa bir özet geçicek olursam OD, Yunus Emre’nin hayatını ele alıp bilmediğimiz bir çok yönüyle,okurken adeta hissedeceğimiz aşkıyla,kayıplarıyla,özlemleriyle,sadakati ve sevgisiyle kocaman yüreğiyle keşke daha önce tanısaydım cümlesini dedirtecek bir eser. Yunus Emre’nin o mertebeye gelene kadar ne zorlu yollardan geçmiş olduğunu İskender Pala’nın güzel anlatımıyla okuyoruz.

         Yürüdüğü yolda çektiği sıkıntıları, kıtlığı, sefaleti, aşk acısını, evlat acısını, baba-dede özlemini Yunus Emre’nin oğlu İsmail’in ve Molla Kasım’ın dilinden bizlere aktarılmıştır. Od, Yunus Emre’nin yanı sıra Tabduk Emre’yi, Mevlana’yı, Hacı Bektaş-i Veli’yi de tekrar anlamamızı sağlayan bir eserdir. 

         Yunus Emre Sitare’ye yani diğer adıyla Elife duyduğu büyük aşkı önemli bir yer kaplıyor.Yunus Sitare'yi erken yaşta yitirince bu acı onu şiire yönlendiren tek olay olur.Dağlarla,taşlarla konuşur onlardan derman ister.Ama yazmaktan hiç usanmaz dedesinin yolunda ilerler ve sonunda onun gibi parmakla gösterilecek bir Yunus olur.Dergaha girdikten sonra da tasavvufu ve Yunus Emre’yi hazırlayan ve kuvvetlendiren koşullar biz okurlara sunulmuştur.



     
       En çok beğendim kısımlardan biride Sitare'nin Yunus’a söylediği her kelimesinin maddi ve manevi değeri olan şu sözlerdir. “Yunus burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına süveyda ya da “sevda” derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir  bu isim. Çünkü sevda kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu bir damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa aşık artık ne yaptığını bilmez olur. “



      Yunus Elif’e Sitare diyor çünkü hayatına yön veren yıldız olarak onu seçmiş ve tüm hayatına Sitare’nin sevgisinin yön vermesiyle başlamıştır.Oğulları olan İsmail ve İbrahimi çok seven Yunus ailesi için tanıdıkları için komşuları için her fedakarlığa göğüs germiş sırf onlar için evler yapmış yemeyip içmeyip onları  için çalışmıştir.Hayatını, ona yön veren yıldızı Sitaresinide kaybetmiş ardında da oğlu İsmail’i Çekikgözler yüzünden kaybetmiştir. Hayata tutunacak bir dalı kalmayan Yunus, .. Daha sonra Sitareye olan aşkı içinde Allah'a olan aşkı buluyor. Eşine olan aşkının, aslında Allah'a olan aşkının yansıması, bir parçası olduğunu görüyor.Ve O’na yöneliyor.

  


     Yunus Emre'nin sevgiliye gittiği o geceden sonra adının dilden dile, Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da görüyoruz.Böylece Yunus hakkında en fazla bir kaç bilgiye sahip olmamız çok üzücü olmakla beraber tam olarak hayatını, Allah’a olan aşkı ve Sitare'ye olan sevgisini bir çoğumuz bilmemekteyiz.Ta ki biz bu mükemmel eseri okuyana dek... İskender pala bir toplantısında sorulan soruya şöyle cevap veriyor. "İngilizlerin Shakspeare'i, İspanyolların Cervantes'i, İtalyanların Dante'si onlar için ne ifade ediyorsa, bizim için de Yunus Emre odur. Mevlana farsça yazmıştır. Onunla aramda tercuman vardır. Ama Yunus Emre türkçe kullanmış ve konuşmuştur".. Bizler Yunus Emreyi tanıyamamış ve onun güzel hayat hikayesinden mahrum kalmışız bunca zamandır.Ben bu yüzden Edebiyat öğretmenim Elif Hocaya çok teşekkür ediyorum bu kitap belkide bir çoğumuza hiç unutulmayacak bilgiler öğretti, yol gösterici, oldu içimizi saran koskoca bir umut oldu, yeri geldi içimiz cız etti Molla Kasım’ın anlattıklarından bazende yüzümüzde ki küçük tebessümlerle geçtik bu değerli sayfaları...